Göç İdaresi tarafından yerleştirildikleri kentlerde depreme yakalanan mülteciler ise gerginlikten en çok etkilenen grup.
Zafer Partisi başta olmak üzere bazı siyasi partilerin deprem üzerinden körüklediği Suriyeli düşmanlığı, birtakım gazetecilerin yaptıkları haberlerde ‘sığınmacıların yarattığı güvenlik probleminden’ söz etmesi, TikTok ve Instagram’daki mülteci karşıtı videolarla hedef haline getirilen mülteciler, devletin yetersiz afet yönetiminin bedelini ödemeye zorlanıyor.
Deprem bölgesinde mültecilerin üzerine yıkılmaya çalışılan düzmece görüntüler ve haberler ise bir bir yalanlanıyor.
Sosyal medyada yayılan ‘Suriyeliler Fenerbahçe tırını yağmaladı’ haberi, Fenerbahçe Spor Kulübü yöneticisi tarafından yalanlandı.
Genel Sekreterimiz Burak Çağlan Kızılhan, yardım çalışmalarımız hakkında açıklamalarda bulundu. pic.twitter.com/6q08Yb3NP4
— Fenerbahçe SK (@Fenerbahce) February 8, 2023
Ümit Özdağ’ın, bir arama kurtarma faaliyeti esnasında bir görevlinin cep telefonunu çalmakla suçlayarak ‘Suriyeli hırsız’ ilan ettiği kişi yalanlamayı bizzat yaparak Türkiye vatandaşı ve Diyanet Vakfı’nda hafız olduğunu açıkladı: “Bu, halkı kışkırtmaktan başka bir şey değil.”
Depremzedelerin yurtlarda misafir edilmeye başlamasından kısa süre sonra sosyal medyada Mersin’deki KYK yurtlarına daha çok Suriyelilerin yerleştirildiği, konuk edildikleri odalarda nargile içtikleri, çevreyi rahatsız ettikleri yalanının sosyal medyada yayılmasının ardından, CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır yurda gitti ve yurda yerleştirilenlerin Türkiye vatandaşları olduğunu tespit etti.
Gerçekte ise mülteciler de deprem bölgesindeki diğer insanların yaşadığı aynı zorluklarla karşı karşıya. Üstelik mültecilerle çalışan sivil toplum örgütlerinden gelen bilgilere göre fazladan ayrımcılıkla ve nefretle de mücadele ediyorlar.
Mülteciler, AFAD’ın hizmetlerinden faydalanırken nefret saldırılarına maruz kalabiliyorlar. Göçmen Sendikası Girişimi, hizmet verenlerin depremzedelere eşit davranmadığını, örneğin Diyarbakır’da çadırlara yerleştirilmeyen mültecilerin sokakta, parkta, düğün salonlarında barındığını, yardımlara ulaşımlarının sınırlı olduğunu belirtiyor.
Bianet’te bugün yayımlanan haberde, deprem bölgesinde en çok Suriyeli mülteci nüfusun yaşadığı Hatay’ın Antakya ilçesinde mültecilerin cenazeleri yerlerde bekliyor. Sahipsiz kalan cenazeler camilerde ya da sokakta duruyor. Bekleyen cenazelerin bir kısmının kimlik tespiti yapılıp isimleri cenazelerin üstüne bırakılıyor. Kimliği belirlenemeyen cenazeler ise battaniyeye sarılı şekilde sokaklarda kaldırılmayı bekliyor.
Diğer yandan deprem bölgesindeki mülteciler için en büyük sorunlardan biri dil engeli. Enkazlardan sağ çıkarılan mülteciler başka illerdeki hastanelere gönderiliyor fakat ailelerin büyük kısmı, Türkçe bilmedikleri için yakınlarının hangi hastaneye veya kente gönderildiğini öğrenemiyor. Hatta bazıları enkazdan çıkan yakınının sağ mı ölü mü olduğu bilgisine bile ulaşamıyor.
Diğer yandan deprem bölgesindeki mülteciler için en büyük sorunlardan biri dil engeli. Enkazlardan sağ çıkarılan mülteciler başka illerdeki hastanelere gönderiliyor fakat ailelerin büyük kısmı, Türkçe bilmedikleri için yakınlarının hangi hastaneye veya kente gönderildiğini öğrenemiyor. Hatta bazıları enkazdan çıkan yakınının sağ mı ölü mü olduğu bilgisine bile ulaşamıyor.
Dahası, göçmenlerin tutulduğu geri gönderme merkezlerinin ve geçici barınma merkezlerinin durumlarını ve buralardaki ihtiyaçların karşılanıp karşılanmadığını da halen kamuoyuyla paylaşılmadığı için bilemiyoruz.
HDK Göç ve Mülteciler Meclisi ile HDP Göçmen ve Mülteciler Komisyonu bugün ‘Afetler halklar arasında ayrımcılık yapmaz, gün dayanışma günüdür’ başlığıyla bir açıklama yaptı: “Yoksulluğun, kaosun, depremin sonuçlarının sorumlusu mülteciler değildir. Tersine bu süreçlerin sonucunda insanlar mülteci olur.”
Açıklama, mültecilere karşı örgütlenmeye çalışılan nefret atmosferine karşı herkesi gerekli sorumluluğu almaya çağırıyor:
“Depremin açtığı yaraları sarmak için devletin de enkaz altında kaldığı bu 10 ilde dayanışma ile insanları hayata döndürmek, enkazlardan sağ çıkanların ihtiyaçlarını karşılamak yine deprem bölgesi dışında bulunan halkların sorumluğuna kalmıştır. Bu sorumluluk duygusuyla ve hayatını kaybeden ve yaralanan herkesin sadece insan olduğu gerçeğiyle büyük bir dayanışmayı örgütlemeye çalışıyoruz. Bu süreçte ırkçılığı körükleyen kişi ve kurumlar bu yaklaşımlarına derhal son vermelidir. Ağır bir insanlık dramını yaşadığımız bir dönemde, bir yandan da göçmen ve mültecilere karşı örgütlenmeye çalışılan nefret atmosferine karşı da mücadele ediyoruz. Bu tür çabaların linçlere zemin yaratabileceğinin farkındalığıyla, herkesin gerekli sorumluluğu alması yönünde çağrı yapıyoruz.”
Deprem halklar arasında ayrım yapmadı, sınır tanımadı ve binlerce insan hayatını kaybetti. Şimdi, zor şartlarda ayakta kalmaya çalışan insanları mülteci olduğu için hedef göstermek yerine diline, dinine, cinsiyetine bakmadan hep beraber dayanışmayı örme zamanı…